Atıl Köy Okulları Projesi için Erzincan’a geldiğimizde, bizi bekleyen şeyin ne olduğunu aslında pek bilmiyorduk. İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ile yaptığımız kısa görüşmede, merkez köylerinin şehir merkezine çok yakın olduğunu, uzaktaki köylerin de çoğunun kış aylarında boş kaldığını öğrendik. Dolayısıyla merkeze uzak köylerden ziyade merkez köylerine odaklanmanın iyi olacağını düşündük. Projemizden bahsettikçe, Milli Eğitim görevlilerinin önerileri de şekillendi. Bize tahsis edilen bir araç ve yardım etmek için bize katılan Sabahattin Bey’le yola düştük.
Önce Çatalören Köyü’ndeki İlköğretim Okulu’nu gezdik. Bu okul, İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından önümüzdeki dönem tekrar açılacakmış. Aldığımız bu haber, sabahki kısa görüşmede bahsi geçen ve o ana kadar akıllarımızdan çıkmayan Afgan mültecilerin bulunduğu Işıkpınar Köyü’ne gitme isteğimizi arttırdı.
Erzincan’da, Yıldırım Akbulut zamanında tek tip projeyle yapılan ve büyük bir çoğunluğu günümüzde kullanılmayan, bir kısmıysa yapıldığı günden itibaren hiç kullanılmamış ilk ve ortaokul yapıları mevcut. Işıkpınar Köyü’nde bu yapılardan iki tane var. Biri Canahmet İlköğretim Okulu. Bu, bir süre yapıldığı fonksiyonla hizmet vermiş, fakat taşımalı eğitim sistemine geçildikten sonra boş kalmış bir okul.
Diğeriyse, yine aynı dönemde (1988) ortaokul olarak yapılan, fakat köyde ortaokul öğrencisi olmadığından hiç kullanılmayan, 4 yıl boş kaldıktan sonra, İl Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Güven’in çabalarıyla izci evine dönüştürülen, şehirdeki izcilik faaliyetleri son bulduğunda yine boş bırakılan bir yapı. 2 yıl önce, 6 Afgan ailenin buraya yerleştirilmesi, başlangıçta ortaokul olarak tasarlanmış, ardından bir eğitimci ve birkaç gönüllü tarafından ufak müdahalelerle fonksiyonu değiştirilmiş bir yapının dönüşümündeki son halka olmuş. 2 yıl önce 45 kişinin konakladığı bu yapıda, bugün 23 kişi (4 aile) konaklıyor. Okul yapısının birkaç metre yakınında yer 23 kişinin ortak kullanımında bir tuvalet yapısı mevcut. Bu yapı aynı zamanda 4 ailenin arasında kendine yer bulamayan Iraklı bir mültecinin konaklama ihtiyacına da cevap veriyor.
İzci evi, büyük bir bahçeye sahip. Yapının yeni kullanıcıları, bu bahçenin hemen girişine bağladıkları iki büyükbaş hayvana sahipler. Aynı zamanda bahçenin ufak bir kısmı da sürülmüş ve ekilmiş vaziyette. Bu iki durum, Afgan mültecilerin kendilerini buraya ait hissetmeleri ihtimalini akıllara getiriyor, fakat bahçenin büyük bir kısmı kullanılmıyor.
Büyüğü 230 m2, küçüğü 40 m2 olan yapılar fiziki şartları açıcısından iyi durumda sayılabilir, fakat dönüşümünde maruz kaldığı ufak müdahaleler, 23 kişinin (gelecekte belki daha fazlasının) konaklaması için uygun şartları oluşturmak için yeterli değil.
İlk gün ayaküstü konuştuğumuz Afgan ailelerin yanına ertesi gün sohbet etmek, hikayelerini öğrenmek ve okulun rölövesini almak üzere tekrar gittik. Bir gün önceden kalan çay tekliflerini bu defa kabul edip sohbet etmeye başladık. Neden buraya geldiklerini, hikayelerini sorduk. Köy okulunda kaldıkları Türkçe dersinde öğrendikleri Türkçe’leri ile başladılar anlatmaya…
Türkiye’ye ilk geldiklerinde devlet tarafından öncelikle Ankara’da tutulmuşlar. Daha sonra Erzincan’da bulunan kamplara gönderilmişler.Bu beş odalı izci evinde 4 aile yaşıyor. Birbirilerini daha önceden tanımayan 4 Afgan aile Ankara’dan Erzincan’a geldiklerinde tanışarak birlikte yaşamaya başlamışlar. ‘Şimdi karındaş gibi olduk’ diyorlar. Hepsinin hikayesi başka. Yaşça büyük Bibigül Hanım herkesin annesi gibi olmuş. Bibigül Hanım ülkelerini terkedişlerini bize kısaca anlatıyor. ‘Kızım 2 yaşındaydı, oğlum elimde 2 aylıktı. Kocam savaşta sakat kaldı ve çalışamaz hale geldi. Bu yüzden Afganistan’dan İran’a gittik.’ Çocuklarını okutacak paraları kalmayınca, Türkiye’ye gelmişler. İran’da alamadıkları yardımı Türkiye’de aldıklarını söylüyorlar. Resmi olarak ‘ilticacı’ olarak tanınan bu insanlar vatandaşlık alacakları günü bekliyorlar. Işıkpınar’da yaşayanlar ‘misafir’ olarak gördükleri Afgan ailelere ellerinden geldiği kadar destek olmaya çalışıyorlar. Afgan kadınlara içinde yaşadıkları eski okul binası ile ilgili ne düşündüklerini soruyoruz. Her aile kendine ait özel bir alan istiyor. ‘Hepimizin ayrı oturma odası olsa, erkekler çekiniyor beraber oturmaya’ diyorlar. Tuvalet olarak dışarıdaki ek binayı kullanıyorlar. Tuvalet ile ilgili bazı sorunları var. ‘Yazın idare ediyoruz ama kışın çok zor. Kaç kez kolumuz,bacağımız kırıldı tuvalete giderken’ Isıtma tesisatı olmasına rağmen çalışmadığı için kömür yakarak ısınıyorlar. Bütün bu zorluklara rağmen en mutlu gözükenler gene çocuklar oluyor. Sohbetimiz devam ederken koşarak okuldan dönüyorlar. Anadilleri gibi Türkçe konuşuyorlar. Okulu cok sevdiklerini, arkadaşlarıyla çok iyi anlaştıklarını anlatıyorlar.
Erzincan’a yaptığımız ilk gezide böyle bir hikaye ile karşılaşmanın bizi heyecanlandırdığını söyleyebiliriz. Boş kalan bir köy okulunun halihazırda Afgan göçmenlere tahsis edilmesi beraberinde çözülmesi gereken mimari bir problemi gündeme getiriyor. Herkes İçin Mimarlık olarak önümüzdeki aylarda bu problemi çözmeye çalışırken, ülkemizdeki göçmenlerin yaşam alanlarını da mercek altına almayı planlıyoruz.